17 Aralık süreci ile başlayan olaylar zinciri hız kesmeden devam ediyor…
Kaybolan gücün yerine muhakkak bir başka güç yerleşmeye çalışır.
Vesayet sistemini ortadan kaldırmak ve yerine halkın iradesini koymak kolay iş değildi.
Beceremedik, bu virajı alamadık görebildiğim kadarı ile.
Ak Partinin zimmen değil fiilen desteklediği Cemaat topu ile tüfeği ile kendisine savaş açtı.
Cemaate bağlı yayın organlarında bu yönde işaretler vardı. Ama derinden derine 30 mart yerel seçimlerine doğru esas hamleyi yapacaklarını açıkça anlayamamıştım.
Derin bir yapı hukukla değil, kanuni yetki ile saldırıya geçti.
Bunun cemaatle ne kadar alakası var, doğrusu bunu bizim bilmemizin imkanı yok…
Ama görünen o ki, o derin yapı cemaati de yanına alarak, çok acele ile bir operasyona girişti.
Başbakan, gelecekte ülkemizde uzun süre daha damga vuracak Erdoğan, bu saldırıyı şimdilik bertaraf etti, seçimlerden onları şaşkınlığa düşürecek bir oranla galip çıktı…
Şaşardılar gerçekten…
Bu beklenmedik direniş, bakalım ilerleyen zaman diliminde başka nasıl hamlelerle karşı karşıya kalacak?
Cemaati çok kötü bir şekilde kullanan bu yapı, akla hayale gelmeyen oyunlarını zaman zaman sahneleyeceğe benziyor.
Çünkü yolsuzluk ve rüşvet, insanlığın, bu ülkenin kanayan yarasıdır. Orada bir şeylerin bulunup piyasaya sürülmesi zor değildir.
Ama ne hikmetse en başında büyük ve onarılmaz bir hata ile, acele ile yolsuzluğu değil, başbakanı bitirmeye kalktılar.
Bunda da bir hikmet var.
Burasını ben çözemem…
Bu derin yapıyı belli ki Başbakan da çözmedi, Cemaate indirgedi bir bakıma…. Onun üzerinden, orada odaklanan yapıyla savaşıyor.
Cemaatin bilmeden bu savaşın içersine girmesi de mümkün gözükmüyor. Derin yapı onları da hükümetin devrileceğine inandırdı. Şaşmış kalmışlar. Çünkü dini yapıların siyasete bulaşmasının sonu hüsrandır.
Bu noktada yaşanan istenmeyen gelişmelerin uzak diyarlarda çeşitli vesilelerle görev yapan insanları da kapsamına alması düşündürücüdür…
O derin yapı, bir taşla beş kuş vurmanın keyfini yaşıyor bu aralar…
Hükümeti bir şekilde üzerine çekmesini başaran bu yapı, ülkenin dışarıda bir zamanlara kadar gurur vesilesi olan okullara da el attı.
Veya hükümeti, başbakanı bu konuda, yaşanan kabul edilemez olaylar üzerinden ikna etti…
Dünyada her ülke, kendi dilinin ve kültürünün yayılması için çalışır. Fransızlar, Almanlar, İngilizler veya bir sürü başka ülke kültür merkezleri kurarlar. Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı okullar buna örnektir.
Şuna inanıyordum. Ve hala o kanaatteyim. Türk okulları bizim bilmediğimiz veya göremediğimiz fonksiyonları yanında, bizim dilimizi ve kültürümüzü yaymak için oluşturulmuş kuruluşlar. Bu okullar, Türk dilini ve kültürünü yaygınlaştırmaya yönelik faaliyet yapan birer kuruluş. Orada dalgalanan Türk Bayrağı, öğretilen dil de Türkçe. Bundan güzel ne olabilir?
160 ülkede belki binden fazla okul, her gün ülkemizi hatırlatıyor, dilimizi, kültürümüzü öğretiyor.
Düzenlenen Türkçe olimpiyatlarında ağladığım çok oldu. Gurur duydum.
Değişik ülkelerden çocukların, üst düzey bürokratların çocuklarının Türkçe öğrendiğini görünce fevkalade duygulanıyordum. İstiklal Marşı okuyorlardı, Türkçe şarkılar söylüyorlardı. Bu muhteşem bir kültür seferberliği idi benim gözümde
Arka planını ben bilemem.
Eğer ülkemiz için bir büyük tehlike yoksa bu muhteşem organizasyona el atmak, yok etmeye çalışmak akıl karı değildir…
Bir şeyler var, kesin ama ben anlayamıyorum…
Çözümü nedir?
Şu söze aynen katılıyorum “Esasen Cemaat de bu kadrolaşma meselesini bir tarafa bırakıp artık kendisini daha çok hayır ve eğitim hizmetlerine vermelidir. Buna mukabil siyasi iktidar da daha önce yaptığı gibi bu okulları desteklemeye devam etmelidir”
Şaşkın şaşkın bir birinin yüzüne bakmaya gerek yok.
Yapan yapacağını yaptı, bize anlamak kalıyor sadece…
Bunun dışında yapılacak her hareket ülkemizin çıkarına olmayacaktır.
Sevgi ve saygılarımla…