Zinanın önü bu kadar açıkken, tanımlama problemi yaşarken, sadece parayla ilişkinin mubah kabul edilmediği bir dönemde evlilik konusunu sadece hukuk boyutuyla tartışamayız. O toplumun dini yapısı, sosyal ve psikolojik unsurları, eğitim sistemi ve hukuk sistemini de içerisine katarak konu irdelenmelidir.18 yaşından önce tarafların rızasıyla gerçekleşen bir evliliğin hukuk açısından yeterli olmadığı ya da belirli şartlara bağlandığı bir dönemdeyiz. Ve bahsi geçen tartışmalar toplumu ziyadesiyle meşgul etmektedir.
Bir kişi 16 -17 yaşları arasında kendi rızasıyla evlenirse hukuki açıdan problem teşkil etmeli mi?
Eğer taraflardan biri zorla alıkonulursa ve sonra rıza göstermek zorunda kalınırsa hukukun yaklaşımı nasıl olmalıdır?
Evlilik kurumu dışında söz konusu yaşlarda olan kişilerin ilişki düzeyi hukuk açısından ne olmalıdır? Gibi tartışmalar gündemi meşgul etmektedir.
Bana kalırsa yine toplumun belirli bir kısmı bahsi geçen konuyu yanlış bir konumda değerlendirmektedir. Asıl sorulacak sorulardan birini yok saymaktayız. Nedir bu soru?
Bu yaş aralığındaki bir kişinin sosyal ve psikolojik açıdan yeterliliği, biyolojik boyutu kime göre neye göre değerlendirmelidir. Kısacası hakem kim olmalıdır? Kendi rızasının ölçü kabul edilmediği bu durumda genel ilkeyi kim koymalıdır?
Aslında günümüz dünyasının buna vereceği cevap bellidir; “HUKUK”
Peki, hukuk neye göre Tilki’nin ( sanatçı ) aşkını mubah sayarken, ilişkilerini veya düzeyini tartışmaya açmazken, kendi rızasıyla evlenen 16 yaşındaki kişiye bir suç atfetmektedir.
Burada sanatçı olmak, eğitimli olmak bu konuyu başka bir alana çeker mi? Tabii ki çekmez. Peki, o zaman sorunun kaynağı ne? Sanırım “evlilik”. Demek istediğim, evli olmadıktan sonra ilişkinin boyutu ne olursa olsun, hukuk açısından bir sorun oluşturmamaktadır.
Evliğin suç sayıldığı o yaşlarda birçok kişinin her türlü ilişkiyi serbestçe yaşayabildiği bir hukuk sistemi paradoksun kendisidir. Bu yaş aralığındaki gençlerin evliliği problem teşkil ediyor ise, orta yerde gayri meşru ilişkinin her türlüsünü yapabilen gençlerin de en azından kulağının çekilmesi gerekmez mi?
Şahsi fikrim ise erotizmin insan nefsini bu kadar kuşattığı bir sosyal sistemde farklı çözümler getirmek zorunda olduğumuzdur. Eğitim sistemimiz ve aile içi iletişimimiz hâlâ 3. sınıf bir bakış açısına sahipken bu problemi çözemeyiz. Şunu da kabul etmek gerekir ki, ninemizin 16 yaşında evlendiği dönemdeki sosyal zekâsı ve şartlarla şu an ilgili yaştaki insanların kıyaslanamaz derecede farklı olduğudur.
Bu zihinsel ve duygusal gelişimin olmadığı ve hâlâ çocuksu yönlerin ağır bastığı günümüz gençlerinin aile bilincini ne kadar taşıyabileceği, ayrıca tartışılması gereken bir husustur. Bu tartışmayı sadece bu tarafıyla değil, çocuk yaşta çırılçıplak medyanın önünde gördüğümüz gençler için de yapmalıyız. Gayrimeşru ilişkiyi onlu yaşlara indirgediğimiz bir dönemde bu konuyu sadece çocuk yaşta evlilik ifadesiyle açıklamak taraf olmanın ta kendisidir. Aslında biz sonucu tartışıyoruz her zaman olduğu gibi, sonuç odaklı bir tartışmanın tarafıyız. İnsanları bu sonuca getiren süreci yok sayıyoruz. Süreci tahlil etmek çok daha önemlidir. Eğer süreci tahlil edersek birçok hastalığı tespit edeceğiz.
Kadını cinsel bir objeye dönüştüren kapitalizmin gölgesinde tespitler yapabilecek baba yiğitler çoğalırsa elbet sonuç değişecektir. Bir Müslüman olarak Kur’an’ı temele alıp tespitler yapmanın daha adil olacağına herkes inanmalıdır. Kur’an’ın evlilikle yaş kriterini, o toplumun yapısına ve yaşadığı dönemin örfüne göre belirlediğini bilmeliyiz. Esasen Kur’an evlilik konusunu nicel verilere göre değil nitel verilere göre dizayn etmektedir. Yoksa mesajı evrensel olmaz. Burada bazıları ‘Kur’an’ın hükmü de evrenseldir’ diyebilir, tartışmayı tarihsel bir boyuta çekip o dönemdeki ete kemiğe bürünen her kuralın günümüze taşınması gerektiğini ifade edebilir. Ben konuyla ilgili olarak mesaj kısmını önemsiyorum, sadece şekli ön planda tutarsak parmağın göstermiş olduğu yeri ıskalayabiliriz. Dolayısıyla verilmek istenen mesaj nedir, bu noktanın iyice irdelenmesi gerekir.
Bana kalırsa toplumun şartlarına göre Allah rızası doğrultusunda aile bilincini ve hukukunu önemseyen, önceleyebilen, sorumluluklarını yerine getirebilen kişilerin akitleşmesiyle evlilik kurumunun hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu durum zamana göre değişebilen, farklılıklar gösterebilen bir yapıya da sahiptir. 1000 yıl önceki şartlarda düşünürsek, ailelerin o toplumun içerisindeki sosyal normlar neticesinde oluştuğu ve evliliklerin normal kabul edildiği gözlenmektedir. 18 yaş altında bir kişinin o tarihlerde evliliğinin normal kabul edilebilmesi, bu şartlara göre değerlendirilmesi gerekir. Fakat bu eylemin aynı kriterler neticesinde günümüzde şekillenmesi de kabul edilebilir bir durum değildir. Ancak toplumun yapısı benzer bir özellik gösteriyor ise evlilikle ilgili geçerli olan kurallar belki günümüzde de geçerli olabilir. Herkesin bildiği gibi günümüzde insanların gelişimi, sosyal yapısı çok daha farklı bir konumda olduğu için motomot evlilik konusunu günümüze taşıyamayız.
Burada asıl incelenecek olan konu evliliğin günümüzde nasıl olması gerektiği ile ilgilidir. Ne yazık ki bu konuda da bir fikir birlikteliği yoktur. Boşanma davalarının çok fazla olduğu, şiddetin önünün alınamadığı bir zaman içerisindeyiz. Pedagoglar, psikologlar, sosyologlar veya hukukçular bu konuyla ilgili gerçekten ne ölçüde ciddi çalışma içerisinde olmuştur. Çünkü toplumu oluşturan aile, aileyi oluşturan insan iyi tahlil edilemezse insanın oluşturduğu sosyal yapı, içinden çıkılmaz bir duruma dönüşebilir. Bu da çeşitli toplumsal hastalıklara neden olabilir. Bu doğrultuda düşünürsek insanların gelişim sürecinde inanç sistemi, değerleri, eğitimi ve akademik seviyesi baz alınarak sosyal şartların durumuna göre evlilik konusunu tekrar gündeme getirebiliriz.
Evlilikle ilgili iradeyi Batının seküler mantığına hapsedersek toplum olarak yanılgıya düşeriz. Çünkü Batı bu konuya çok mekanik yaklaşmaktadır. Çünkü aile hukuku denilen mekanizma işlevini kaybetmiş durumda, buna karşılık ülkemizdeki gibi yapıya sahip olan birçok toplum da farklı hususlar söz konusu olduğu için, evlilik konusunda geliştirilen reaksiyon da farklı olabilmektedir. Hukuk, belirli düzenlemelerle evlilik konusuna kurumsal bir kimlik kazandırmış durumdadır. Hukuk, evlilik kurumunu bu anlamda korumakla mükelleftir. Bu iradeye uygun davranışlar geliştirilmediği sürece hukuk gerekli cezayı veya yaptırımları kişilere uygulamaktadır. Fakat olayların çözümlenmesini sadece hukuka dayatırsak bazı eksik veriler ortaya çıkabilmektedir.
Örneğin 16 yaşındaki bir kişiyle 19 yaşındaki bir kişinin evlenmesi ile 16 yaşındaki bir kişiyle 50 yaşındaki bir kişinin evlenmesi (sonuç odaklı benzer olsa da süreç odaklı düşündüğümüzde) çok farklı bir durumdur. İşte hukukun bu 2 vakaya uygun bir strateji ya da kurallar geliştirmesi gerekmektedir. Ya da sadece hukukla mı bu konuyu değerlendirmeliyiz? Ahlâk, etik, değer gibi unsurlar bu sürece nasıl dahil edilmelidir?
Aynı şekilde 16 yaşındaki bir kişiyle 19 yaşındaki bir kişinin evlenmesi neticesinde, 19 yaşındaki kişinin cezaevinde çocuk istismarı yapan veya tecavüz suçuna bulaşan kişilerle aynı koğuşta kalması yeterince adil mi?
Buna ek olarak 16 yaşındaki bir insanın zorla alıkonulmasından sonra ortaya koymuş olduğu rıza, hukuk için ne kadar geçerli olmalıdır?
Yine buna benzer olarak kendi iradesiyle 16 yaşındaki bir kişinin reşit bir kişiyle nikâh kıyması durumunda hukukun olaya müdahil olduğu kısım yeterli olmalı mıdır?
Bunlar hukuki düzenlemeler ile kapatılabilecek sorunlardır. Yeteri kadar mesai harcandığı sürece uzman kişiler bu konuyla ilgili çözümlemeler yapabilecek durumdadır. Sadece ideolojiler, insanların bakış açıları, kendi düşünce tarzları neticesinde konularla ilgili fikir beyanında bulunulması doğru olmayacaktır. Baskın ideolojiler bu konu ile ilgili aldıkları kararları genele mal edemez. Bunun böyle olabilmesi için toplumun bütün fraksiyonlarının görüşü alınmalıdır. Bununla ilgili ciddi bir çalıştay yapılmalıdır. Günümüzde feminist mantıkla donatılmış, seküler zihniyetin esareti altında yaşamış, burjuva koltuğundan inmeyen, asla hayatın gerçekleri ile karşılaşmayan, bu toplumsal yapının dışında şovenist bir mantıkla hayatını idame ettiren kişilerin görüşlerine sadece yer vermek, bu konunun hassasiyetine karşı yapılacak en büyük ihanettir. Toplumun ilgili kısımlarının bu konu ile ilgili bütün tezlerini masaya yatırması gerekir. Ancak bu şekilde toplumsal huzur bulunabilir. Evlilik yaşı herkese göre belki farklılıklar gösterebilir, eninde sonunda toplumsal uzlaşma ile giderilecektir. Ne yazık ki asıl sorun evliliğin yaşını sorun edenlerin evliliğe getirmesi gereken ilkelerdedir
.16 yaşındaki bir kişinin kendi iradesiyle başka bir kişiyle birlikte olması, mahremiyetin dışına çıkması hukuk için normal kabul edilebilen bir durumken, evlilik kurumu altında yapılmasının kabul edilmemesi çok ciddi tezat oluşturmaktadır. Çocuklarımızın mahremiyetini korumadığı, karşı cinsiyetle ilişkisinin çerçevesini kendisinin belirlediği durumları hukuk veya toplum problem yapmazken bunu evlilik kurumu altında yapmasını sorun kabul etmesi, bana kalırsa en ciddi problemlerden biridir.
Toplumun önce bu soruya cevap vermesi gerekir, evlilik kurumu altında karşı cinslerin bahsi geçen yaşta bir araya gelmesi sorunken evli olmadan, nikâh kıyılmadan bunu yapabilmesi hangi açıdan sorundur veya sorun mudur?
Hatta toplumun önünde sanatçı diye konumlandırılan onlarca kişinin reşit olmadan yapmış olduğu bütün davranışlar normal kabul edilebilirken, ya da kendisinden 40, 50 yaş büyük bir kişiyle birlikte olması toplum tarafından kabul edilirken, kendi rızalarıyla evlenen 16 yaşındaki kişinin toplum tarafından sapık ilan edilmesi bir akıl tutulması değil midir?
Sonuç olarak biz ilkeden yanayız. Konu ile ilgili bir ilke geliştirilmesi gerekir. Tabii ki ortaya çıkacak olan ilke herkes için geçerli olmalıdır. Toplumun her kesimi bu ilkeye uymak zorundadır. Evlilik, Allah’ın rızasını güden ve aile birliğini ortaya koyabilecek sorumlulukların farkında olan insanların toplum huzurunda akitleşmesidir. Evlilik konusuna yaklaşılırken toplum mühendislerinin çok daha ciddi olması gerekir. Gelecek neslin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi, o toplumun örf, adet, gelenek ve inanç sistemini yaşatması açısından çok önemlidir. Evlilik kurumunun yıpratılmasına hizmet eden kurallardan ziyade, ilkelerin etrafında birleşmemiz gerekir. Çünkü aile, devleti oluşturan en önemli kurumsal unsurdur. Eğer yok olursa ne yazık ki devlet bundan payını alır. Özellikle cinsiyetler arasındaki düşmanlıkları besleyecek söylemlerden kaçınmalıyız, aksine ünsiyet oluşturacak bir sürece ortak olmamız gerekir. Ahlaki olarak düşündüğümüzde, evliliğin kurumsal boyutunu tartışırken gayri meşru ilişkiyi tartışmamak doğru olmayacaktır.
Ahlâk şunu gerektirir; yanlış herkes için yanlıştır ve günümüzdeki toplumun yapısına göre toplumun tüm tabakaları Kur’an’ı merkeze alarak uygun olan davranış modelini belirlemelidir.
Bu bağlamda hareket edersek, mevcut hukuk sisteminin çıkmazlarını da ortaya koyabiliriz. Sonuçta hukuk bir insan ürünüdür. Eksik bir bakış açısı olabilir. Mevcut sistemimizde 17 yaşındaki bir kişinin evliliği ailenin rızasıyla mümkünken 16 yaşındaki kişinin evliliği ise aile rızası dışında mahkeme kararına da bağlıdır. Bunun dışında anne-baba veya mahkemenin onaylamadığı 16-17 yaş aralığındaki evlikler suç olarak değerlendirilmektedir. Evlenmeden yaşanan her türlü ( tarafların rızası oldukça ) cinsel ilişki ise hukuken sorun değildir. Ahlâken ise sorun olması hukuken sorun olmadığı için ve ahlâk toplumun ötelediği konuların başında geldiği için, anlaşılan o ki reşit olmayan insanların nikâhsız ilişkisi ne yazık ki toplum için gittikçe normalleşen bir duruma dönüşmektedir.
Kuzuların nikâhı suçken, Tilkilerin nikâhsızlığı meşru bir toplumsal düzen içerisindeyiz.
Umarım bu yazının değerlendirmesini yaparken küçük yaşta evliliği desteklediğim sonucuna varan küçük fikirli insanlar çıkmayacaktır. Çünkü evlilik kutsal bir merciidir. İrade gerektirir. Günümüz yetişkinlerinin bile altından çıkamadığı boşanma davalarının bu kadar yaygın olduğu bir dönemde sığ bir bakış açısıyla evlilik konusunu irdelemek doğru olmayacaktır. Evlilik iradesini ortaya koyan ve bu sorumluluğu taşıyabilen ailelerin evleri şen olsun. İstismara zihninde zerre yer veren kişiler de ateş olsun.
Adalet, bir evi aydınlatan ışık değil, kâinatın güneşidir.
Selam ve dua ile…